İş ilanlarına bakıyorsunuz, yöneticilerle konuşuyorsunuz, hep aynı laf:“ingilizce şart!” . Acaba gerçekten ingilizce bilmek bu kadar gerekli mi? Peki öğrenmek için ne yapmalısınız?
İş ilanlarına bakıyorsunuz, yöneticilerle konuşuyorsunuz, hep aynı laf: “İngilizce şart!”. Acaba gerçekten ingilizce bilmek bu kadar gerekli mi?
Çalışmak istediğiniz şirketlerin çoğunun ilanlarında bırakın “iyi derecede ingilizce bilen” şartını, ilan olduğu gibi ingilizce yazılmış olur, ingilizceyle ilgili olarak “akıcı” bilme özelliği aranır.
Pekiyi gerçekten ingilizce bilmek bu kadar “must” mı? yani zorunlu mu? Çalışanlarla konuştuğunuzda bir çoğundan alacağınız cevap günlük iş hayatlarında ingilizceyi neredeyse hiç kullanmadıkları ya da çok az gerektiği yönünde olacaktır. Çoğu da doğru söylüyordur. O halde neden kullanmamalarına rağmen özellikle öğrencilere “ingilizce öğren, biliyorsan da geliştirmeye bak” derler?
İngilizce bilmenin gerekliliğin iki boyutu vardır diyebiliriz. Bunlardan birincisi “etiket” boyutu, yani size CV üzerinde katacağı değer, diğeri ise gelişim boyutu.
Etiket boyutunun ülkemizde bu denli önemli olmasının sebebi emek arzı ile talebi arasındaki dengesizlikten kaynaklanıyor. İşverenler herhangi bir pozisyona eleman aradıklarında o pozisyonun çok fazla taliplisi olması sebebiyle aslında çok gerekmese de ekstra özellikler talep ediyorlar. Bunların en başında da ingilizcenin çok iyi derecede bilinmesi geliyor. Bu fazladan özellikleri eklemelerine rağmen başvuru sayısı çok düşük olmaması sebebiyle eleman bulmakta zorlanmadıklarından bu huydan vazgeçilmiyor 🙂 Tabi ki ilanda ingilizce şartı yazmasa bile gelen yüzlerce-binlerce başvuruyu filtreleyebilmek adına ilk olarak ingilizce bilenler süzgeçten geçiriliyor. Bir de iş arayanların çok sayıda olması sebebiyle gerekmese bile “ingilizce bileni olsun, ileride lazım olur belki” anlayışı var 🙂 Benzer durum aslında üniversite mezununun yapmasına gerek olmayan işlerde de “olmuşken üniversite mezunu olsun” görüşünde de var. Burada temel sıkıntı başta belirttiğim gibi emeğin arz-talep dengesinden kaynaklanıyor.
İkinci boyut ise ki bana göre önemli olan kısım burası; Gelişim boyutu. İngilizce biliyor olmanızın size getireceği en büyük avantaj ne iş yapıyor olursanız olun işinizle ilgili bilgileri, gelişmeleri özellikle internet üzerinden takip edebilme şansınız. Bu, sizin dünya ile eşgüdümlü olarak ilerleyebilmenizi ve bu sayede de işinizde bir adım önde gidebilmenizi sağlayacaktır. Aksini düşündüğünüzde sadece belli başlı kaynaklardan faydalanabilme ve bu kapsamda kendinizi daha dar alanda geliştirebilme durumunuz olacaktır. Bir diğer önemli konuda özellikle ülkemizdeki yabancı yatırımlarının son dönemlerde artması, bir çok büyük şirketin sermayelerinin yabancıların ya da hem türk hem yabancıların elinde olması sebebiyle ve tabi ki meşhur küreselleşme sebebiyle özellikle kurumsal şirketlerin yurtdışı ile samimiyeti artmış ve yabancı çalışan özellikle yönetici pozisyonunda kişi sayısı da çoğalmıştır. Bu gelişmeler çerçevesinde de kişisel gelişim açısından ve yurtdışındaki iş, eğitim, seminer vs. fırsatları açısından ingilizce bilmek (ama gerçekten bilmek) önemlidir. Çünkü gerek Türkiye’de gerek yurtdışında üst pozisyonlarda çalışanlar artık tek bir milliyetten oluşmuyor bu sebeple de ortak dil hep ingilizce oluyor.
Özetlemek gerekirse; İngilizce bilmek elbette bir etikettir, özellikle ülkemizde gerekli olmadığı yerlerde bile önemli bir etikettir. Ancak bunu sadece bir etiket olarak değil aynı zamanda gelişiminiz için bir araç olarak kabul etmeli ve bugün olmasa bile ileride daha fazla ihtiyaç duyabileceğiniz sebebiyle iyi bir şekilde öğrenerek ve kendinizi ingilizce kaynaklarla da geliştirerek işinizle ilgili dünya ile aynı hızda gidebilirsiniz. Bu sayede kariyeriniz açısından hem kısa vadeli hem de uzun vadeli bir yatırım yapmış olursunuz.