İnsan Hakları ve Demokrasi Bitirme Tezi

Ceza Hukuku,
bitirme ödevleri,
Uluslararası örgütler bitirme tezi,
Uluslararası İlişkiler,
Siyaset Bilimi,
Uluslararası Hukuk,
Uluslarası İlişkiler Bitirme Tezi,
tez ödevleri,
sosyoloji,
sosyoloji bitirme tezi,
kamu yönetimi,
siyaset bilimi,
Avrupa Birliği İlişkileri,
Uluslararası İktisat,
Türk Dış Politikası,
Makro İktisat,
Mikro İktisat,
İnsan Hakları ve Demokrasi,

 

 

 TEMEL KAVRAMLAR
 Temel Haklar
Hak, düzenleyici (objektif) hukuk kurallarının bireylere tanıdığı bir ayrıcalıktır. Geniş anlamda ifade edilecek olursa, bir şeyi yapmak ya da başkalarından belirli bir biçimde davranmayı ya da bir şeyi yapmayı isteme yetkisidir. Hakkın sınırları, kullanılması ve korunması hukuk düzeni ile sağlanır.
Haklar, kamu hukukuna dayalı haklar ve özel hukuka dayalı haklar olmak üzere ikiye ayrılır. Kamu hukukuna dayalı haklar, vatandaşı devlete karşı koruyan haklardır. Özel hukuka dayalı haklar ise, bireylerin yararlarını ön plânda tutan herkesin eşit olarak yararlandığı haklardır.
Temel haklar kamu haklarıdır. Temel haklar, insan haklarının gelişim süreci göz önüne alınarak dört grupta incelenebilir:
1.  Grup Haklar: Kişisel Haklar (Negatif Statü Hakları)
17. ve 18. yüzyılda kazanılan bu haklar, aydınlanma çağı düşünürlerinin büyük ölçüde fikrî desteğine dayalı olarak biçimlenmiştir. 19. yüzyılın başlarından itibaren önce Avrupa ülkelerinin, sonra bütün uygar ülkelerin anayasalarında ve yasalarında yer almıştır. Devleti sınırlandıran bu haklar, bireye devletin, toplumun ve üçüncü şahısların dokunamayacağı özel, bağımsız bir eylem alanının sınırlarını çizer. Devlet bireyin özel alanına giremez. Ancak düzenleme yaparak Özgürlüklerin kısıtlanmasını kolaylaştırır.
Birinci kuşak insan hakları olarak da nitelendirilen bu haklar; yaşama ve koruma, özel yaşamın gizliliği, düşünceyi yayma, din ve vicdan, haberleşme, yerleşme, seyahat, bilim ve sanat haklarıdır.
2. Grup Haklar: Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar (Pozitif Statü Hakları)
insanlar, 19. yüzyılın ikinci yarısı ile 20. yüzyılın ikinci yarısı arasında ekonomik, sosyal ve kültürel haklar elde ettiler. Bu hakların elde edilmesinde 19. yüzyılda Avrupa’ya yayılan sanayi devriminin etkisi büyüktür. Sanayi devriminin yarattığı sonuçlar nedeniyle; işçi sınıfının siyasal ve sosyal eşitsizliklere tepkisi, karşı koyması bu hakların kazanılmasında etkili olmuştur. Bu haklarda “sosyal eşitlik” düşüncesi vardır.
Ikinci kuşak hakları da denilen bu hakların tanınması ve anayasalara girmesi 20. yüzyılda gerçekleşti. 20. yüzyılda insanlık, Birinci Dünya Savaşı ve ikinci dünya Savaşı denilen iki büyük felaket yaşadı. Bu savaşların sonucunda milyonlarca insan öldü. insanlığın düşünce, bilim ve sanat mirası olan birçok eser yakıldı, yıkıldı ve yok edildi. Dünya büyük bir ekonomik çöküntüye girdi.
20. yüzyılın ilk yarısında yaşanan bu olumsuzluklar, insan haklarının önemini ve gerekliliğini ortaya koydu. Birleşmiş Milletlerin 1948 yılında kabul ettiği insan Hakları Evrensel Bildirgesi ile insan haklarının kapsamı genişledi. Birey; sosyal güvenlik, çalışma, sağlıklı yaşama, konut edinme, dinlenme, eğitim ve öğretim gibi ekonomik, sosyal ve kültürel haklara kavuştu.
3.  Grup Haklar: Siyasî Haklar (Aktif Statü Haklan)
19.   ve 20. yüzyılda oluşturulan vatandaşlık tanımlarıyla, bireyin devlet yönetimine katılmasını ve kamu
hizmetinde bulunmasını sağlayan haklardır. Siyasî hakların tanınması ve anayasalara girmesiyle, geleneksel
demokrasi yapısında değişiklik oldu. Sosyal devlet anlayışı ve uygulamalarıyla siyasal haklar genişledi.
Siyasal örgütlenme, seçme ve seçilme, kamu hizmetlerine girme bu grup haklar arasındadır.
4.  Grup Haklar: Çevre, Barış Hakkı (Dayanışma Hakları)
20.  yüzyılın son dönemlerinde, teknoloji ve bilimsel ilerlemenin yol açtığı zararlar, dayanışma hakları adı
verilen hakları gündeme getirmiştir. Barış hakkı, çevre hakkı, gelişme hakkı, insanlığın ortak mal varlığına saygı
hakkı dayanışma haklarıdır.  Bu haklar,  Birleşmiş Milletler tarafından  1982 yılında insan hakları kapsamına
alınmıştır.
Bu hakların gerçekleşmesinde devletin çabası yeterli değildir. Birey ve grupların da çabası gerekir.
Bilim ve teknolojinin kötüye kullanılması olasılığı, insan onurunu zedeleyen bazı uygulamalara yol açabilir. Son yıllardaki biyoloji-tıp alanındaki gelişmelerle insan kopyalamanın Avrupa Konseyi belgeleriyle yasaklanması, bilimin kötüye kullanılmasına karsı insan haklarının korunmasına örnek verilebilir.
• İnsan Haklan
insan haklan kavramı, kişinin sırf bir insan olduğu için sahip olduğu haklar anlamına gelmektedir. İnsan haklan dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez haklardır. Bir başka deyişle bu haklar, bireylerin yalnızca insan olmalarından kaynaklanan ve hiçbir şekilde elinden alınamayacağı haklarıdır. Bu anlamda insan hakları, insan değerini korumayı ve insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesini amaçlayan üstün kurallar bütünüdür. Zaman içerisinde insan haklarının kapsamı giderek genişlemiştir. Günümüzde, temel haklar yanında birçok sosyal ve ekonomik haklar da insan hakları kapsamında kabul edilir olmuştur. Yaşama hakkı, güvenlik hakkı, köle almama veya zorla çalıştırılmama hakkı, işkence edilmeme hakkı başlıca temel haklardır.Ceza Hukuku,
bitirme ödevleri,
Uluslararası örgütler bitirme tezi,
Uluslararası İlişkiler,
Siyaset Bilimi,
Uluslararası Hukuk,
Uluslarası İlişkiler Bitirme Tezi,
tez ödevleri,
sosyoloji,
sosyoloji bitirme tezi,
kamu yönetimi,
siyaset bilimi,
Avrupa Birliği İlişkileri,
Uluslararası İktisat,
Türk Dış Politikası,
Makro İktisat,
Mikro İktisat,
İnsan Hakları ve Demokrasi,

insan, yalnızca biyolojik ihtiyaçlarını gidermeye yönelik davranış gösteren bir canlı değildir. Akıl ve düşünce yetisi nedeniyle insan biyolojik olduğu kadar ahlâkî doğaya da sahiptir, Etik bir varlık olarak insan, biyolojik yaşamını sürdürme ihtiyacı ötesinde onurlu bir yaşam sürdürmeye de ihtiyaç duyar. Onurlu bir yaşam sürdürme ihtiyacı, insanın insan olmak ile kazandığı temel hakkıdır. Bu nedenle etik bir varlık olan insanın onurunu güvenceye alan tüm kurallar insan hakları kapsamına girer. Bu anlayış Birleşmiş Milletler Antlaşması (1945). ve Evrensel insan Haklan Bildirgesi’nin (1948) başlangıç bölümlerinde aynı ifadelerle kabul ve ilân edilmiştir: “insanlık ailesinin bütün üyelerinin özden saygın oluşlarının, eşit ve vazgeçilmez haklarının kabulü dünyada özgürlük, adalet ve barışın temelini oluşturur.”
Türk hukukunda da, insan etik bir varlık olarak benimsenmiş ve insan onurunun korunması güvence altına alınmıştır. Bu doğrultuda Anayasamızda “insan haysiyetine aykırı ceza ve işlem uygulanamayacağı”, “eziyet, işkence ve angaryanın yasak olduğu”sürekli olarak vurgulanmıştır. Onurlu bir yaşam sürdürme güvencesi, etik bir varlık olarak insanın temel haklarının korunması yönünde bir Ön şart olarak ele alınmıştır.
insan doğası, insanın, insan olarak var olabilmesini öngören ahlakî temelini oluşturur. Diğer bir deyişle insan haklarının temel dayanağı insanın ahlâk! doğasıdır. insan haklarına yaşamak için değil, insanca yaşamak için gereksinim duyulur. Uluslararası insan Hakları Sözleşmelerinde belirtildiği gibi, insan haklan insan kişiliğinin özündeki onurdan kaynaklanır. Bu nedenle insan hakları ihlâlleri, o kimselerin gereksinimlerini engellemekten öte insanlığını inkâr demektir.
insan doğası kavramı, insan olarak yaşamın sürdürülebilmesi için gerekli doğal sınırlan belirler, insan haklarına ilişkin ahlâkî doğa ise, bu sınırlar içerisindeki olanaklardan insanca var olabilme yönünde yararlanmayı anlatır. Bu anlamda ahlâkî doğa, insanca var olabilme yönünde herkesin sahip olması gereken olanaklarda alt sınırlarını belirlemektedir.
insan haklarının evrensellik özelliği bu hakların eskimezlik, değişmezlik ve üstünlük anlamları taşıdığını anlatmaktadır, insan hakları her zaman geçerli ideal özelliklere sahiptir. Bu nedenle, insan hakları tanınıp yasalarla yaptırıma bağlanmış olmasa bile, bu eksiklik onların değerini azaltmaz. Diğer bir ifade ile ahlâkî değer taşıyan insan hakları, bir ülkedeki mevcut yasalar üzerinde yer alır. Bu üstünlük, insan haklarının ülke yasalarını düzeltici, tamamlayıcı işlevlerinde görülür.
Günümüzde insan hakları kuralları antlaşmalar, anayasalar ve yasalarla hukuk kuralları hâline getirilmiştir. Birçok ülke anayasa ve yasalarında insan hakları doğrultusunda uyarlamalar yapmıştır. Böylece, birbirlerinden çok uzakta bulunan ve farklı özelliklere sahip ülkelerde bile insan haklan ile ilgili benzer uygulamalar yapılmaktadır. Diğer bir ifade ile insan hakları evrenselleşmiş ve insanlığın ortak bir değeri hâline gelmiştir.Ceza Hukuku,
bitirme ödevleri,
Uluslararası örgütler bitirme tezi,
Uluslararası İlişkiler,
Siyaset Bilimi,
Uluslararası Hukuk,
Uluslarası İlişkiler Bitirme Tezi,
tez ödevleri,
sosyoloji,
sosyoloji bitirme tezi,
kamu yönetimi,
siyaset bilimi,
Avrupa Birliği İlişkileri,
Uluslararası İktisat,
Türk Dış Politikası,
Makro İktisat,
Mikro İktisat,
İnsan Hakları ve Demokrasi,

insan haklarının evrenselliği, bu hakların İnsanlar arasında eşitlik fikrini savunmasında yatmaktadır. İnsan hakları kurallarında “herkes” ve “her vatandaş” gibi kavramların kullanılması, insanlar arasında eşitlik fikrini vurgular. Bu anlatımlarda herkesi, bütün insanları ve zamanları kapsayan bir genişlik, evrensellik fikri vardır. Bu noktadan hareketle insan hakları “yeryüzündeki bütün insanların birbirlerine karşı salt insan olmaktan kaynaklanan ödevleridir” şeklinde tanımlanmaktadır. Evrensellik özelliği nedeniyle insan hakları içerik, zaman ve yer bakımından değişmez özelliklere ve değerlere dayalıdır.
İnsan hakları, insanların onur ve saygınlık sahibi, akıl ve vicdanlı, ahlâki seçim yapabilen, serbestçe davranabilen varlıklar olduğu düşüncesi üzerine kurulmuştur. Bu özelliklerin hepsi veya bazılarının eksikliği, insanların doğuştan kazandıkları hakların ihlâli demektir. Hakları ihlâl edilmiş insan, onurundan uzak yaşamaya zorlanmış demektir. Bu durum bireyin tepkisine neden olur,
insanların sosyal varlık olma özellikleri nedeniyle insan hakları, birey kadar toplumsal yaşam için de önemlidir. Eşitlik ve evrensellik özellikleri nedeniyle insan hakları, insanların bir arada yaşamalarından kaynaklanan toplum yaşamı için de vazgeçilmez öneme sahiptir.
• Özgürlük
özgürlük, insanın serbestçe düşünme ve davranma durumudur. Hukuk düzeninin yasaklamadığı, kişinin başkalarına zarar vermeyen davranışları özgürlük sayılır. 1789 insan ve Yurttaş Hakları Bildirgesinde özgürlük “başkalarına zarar vermeyen her şeyi yapabilme” olarak tanımlanmıştır.
özgürlük, diğer canlılarda olmayan insanın doğuştan sahip olduğu doğal haklardan biridir, insan; sahip olduğu düşünme, problem çözme, değer ortaya koyma özelliklerini özgür olursa geliştirilebilir. Bilim, teknoloji, sanat ve düşünme alanlarında yeni ürünler ortaya koyarak insanlığın ortak mirasına katkıda bulunabilir.
Uluslar arası belgelerde ve devletin anayasalarında yer alan özgürlükler, birer hak olarak düzenlenmiştir. Buna göre hak, bireyin Özgürlükleri kullanabilmesi için yapılan yasal düzenlemedir. Yasal düzenlemelerle ifade edilen temel özgürlükler şunlardır: Düşünce, kanaat ve ifade özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü, basın ve haberleşme özgürlüğü, yerleşme ve seyahat özgürlüğü, bilim ve sanat özgürlüğü.
Atatürk “Medeni Bilgiler” adlı kitabında bireye ve bireysel özgürlüğe verdiği değeri şöyle ifade etmiştir:
“Her türlü hakkın kaynağı bireydir. Çünkü, gerçekten özgür ve sorumlu olan varlık, sadece insandır. Bireyin birinci hakkı, doğuştan getirdiği yeteneklerini gelistirebilmesidir. Ancak, bireysel özgürlüğün, ulusun genel çıkarlarının gerektirdiği Ölçüde sınırlanması gerekebilir,”
Günümüzde bütün temel özgürlükler yasal olarak düzenlenmekte ve korunma altına alınmaktadır. Temel özgürlüklerin niteliği Anayasamızda “Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulamaz, devredilemez, vazgeçilemez hak ve hürriyetlere sahiptir.”(mad.12) hükmüyle belirtilmektedir.
Bir ülkede hak ve özgürlüklerin yasalarla korunma altına alınması yeterli değildir. Bu özgürlüklerden herkesin yararlanabilmesi için ilgili kurum ve kuruluşların da oluşturulması ve yaygınlaştırılması gerekir.
• Demokrasi ve Demokratik EğitimCeza Hukuku,
bitirme ödevleri,
Uluslararası örgütler bitirme tezi,
Uluslararası İlişkiler,
Siyaset Bilimi,
Uluslararası Hukuk,
Uluslarası İlişkiler Bitirme Tezi,
tez ödevleri,
sosyoloji,
sosyoloji bitirme tezi,
kamu yönetimi,
siyaset bilimi,
Avrupa Birliği İlişkileri,
Uluslararası İktisat,
Türk Dış Politikası,
Makro İktisat,
Mikro İktisat,
İnsan Hakları ve Demokrasi,

Demokrasi, yönetenlerin güçlerini doğrudan doğruya halktan aldığı bir yönetim biçimidir. Demokrasi yönetimlerinde, bir demokrasi kültürünün varlığından söz edilebilir. Bu kültür; kişilerin yönetime ilgi duymaları, başkalarının fikirlerine saygı göstermeleri, sosyal yapıdaki farklılıklara karşı hoşgörülü olmaları, eşitlik ilkelerine bağlı kalmaları şeklinde kendini gösterir.
Demokrasi “halk yönetimi” anlamını taşıdığına göre halkın yönetime ilgisizliği, demokrasi olgusunun özüne aykırıdır. Bunun için demokratik toplumlar demokrasi kültürünü koruma ve geliştirme çabası içinde; her siyasal düşüncenin, her sosyal sınıf ve grubun kendini açıkça ortaya koyabilmesine olanak sağlayacak koşulların oluşturulmasına çalışmalıdır.
Demokrasinin amacı halkın iradesini egemen kılmaktır. Halkın iradesi herşeyin üstündedir.
Demokratik devletler ulusun egemenliğine dayanır. Ulusun iradesi her şeyin üstündedir. Ulusun iradesiyle anayasa hazırlanır, halk oylamasıyla kabul edilir. Bu tür devletlerde kişi hak ve özgürlükleri anayasa ile devletin güvencesi altındadır. Bunlardan düşünce özgürlüğü, siyasî hak ve özgürlükleri, seçme ve seçilme hakkı, siyasî parti kurma hak ve özgürlüğü, grev lokavt hakkı başlıca temel hak ve özgürlüklerdendir.
Demokratik devletlerde kişiler kendilerine tanınan siyasî hak ve özgürlüklerle yönetime katılabilirler. Bunu bir siyasî partiye girmek ya da seçimlerde o partiye oy vermek yoluyla yaparlar. Böylece kişiler istediklerini seçerek devlet yönetimine getirirler. Yöneticiler belli bir zaman için iş başına gelir. Kişiler yönetime gelmek için kendileri de aday olabilirler. Yasama organına üye seçilebilirler.
Demokratik devletlerde yasama, yürütme ve yargı görevleri birbirinden ayrıdır. Demokratik devlet, sosyal gelişmeyi sağlamak amacıyla gerekli önlemleri alır. Böylece sosyal ve hukuk devleti ilkesiyle eşitlik sağlanmış olur.
Demokratik devletler;
• ulus egemenliği,
• özgürlük ve eşitlik,
• çoğulculuk,
• iktidar-muhalefet temel ilkelerine dayanır. Demokrasinin amacı ulusun iradesini egemen kılmaktır. Diğer
devlet yönetimlerinde bu temel öğeler yoktur.
Demokratik Eğitim
Eğitim bireylerin gelecekteki yaşamını şekillendirecek davranışları kazandıracak çok yönlü bir etkinliktir. Bu nedenle bir insan hakkı olan eğitimin, insan haklarının korunması ve geliştirilmesinde önemli bir yeri vardır.
Eğitimin insan haklan konusundaki en önemli görevi, bu hakların korunmasına yarayan ortak bir anlayış geliştirmesidir. Bu nedenle insan hakları eğitimi, demokrasinin zorunlu koşullarından bindir, insan haklarına önem veren ve bireyin özgürce ve eksiksiz olarak gelişimine olanak sağlayan demokrasi anlayışını, bir yaşam biçimine dönüştürmek ve yaşatmak ancak eğitim süreci içinde gerçekleştirilebilir. Bu anlamda eğitim demokrasinin ön koşuludur.
Genel olarak eğitim ve özel olarak insan hakları ve demokrasi eğitimi; demokrasiyi siyasal ve toplumsal boyutlarıyla “yaşam biçimi” olarak yerleştirip yaşatmanın temel araçlarından biri ve başlıcası olarak görülmektedir. (Gülmez, 199610-11)
B. İNSAN HAKLARININ KISA TARİHÇESİ
insanlık tarihi incelendiğinde, bugünkü yüksek insanlık ülküsüne geçişin pek kolay olmadığı görülür, insanoğlu, kendisinin ve kendisi gibi diğer insanların üstün bir varlık olduğunu, pek yavaş bir şekilde kavramıştır, insan haklarının, insan Hakları Evrensel Bildirgesi öncesi tarihî gelişimi aşağıda incelenmektedir.
Çinli filozoflar {Lao-Tse, Konfiçyus) insanın iç dünyasını araştırmış ve zihinlerde özgürlüğün gereği üzerinde durmuşlardır, özellikle Konfiçyus, insan sevgisini, her sorunun çözümü için baş şart olarak görmüştür. Bu konuda Konfiçyus söyle demektedir: “Eğer insanların hepsi birbirini severse; o zaman güçsüzler güçlülerin avı olmayacak, aza sahip olanlar çoğa sahip olanlarca yağmalanmayacak, yoksullar zenginlerin hakaretine maruz kalmayacak ve saflar entrikacılarca bunalttlmayacaktır”. Günümüzde bile ütopik olarak değerlendirilen bu düşünceler Çinli filozofların insan haklan konusunda katettiği mesafeyi göstermek bakımından oldukça ilginçtir. Eski Yunan ve Roma’da filozof ve düşünürler, Çin’deki gelişmeye benzer bir şekilde özgürlük, demokrasi ve serbest düşünce konularında önemli katkılarda bulunmuşlardır.
1215 yılında ingiltere Kralınca imzalanan “Magna Carta Libertatum”, insan haklarının devlet tarafından kabul edildiği ilk belge Özelliğini taşır. Rönesans hareketinin etkisiyle canlanan aydınlanma, kilisenin istibdadına karşı çıkmayı beraberinde getirmiştir. Katolik kilisesi ile bu kilisenin bağnazlığına karşı isyan eden Protestanlar arasında geçen amansız kavgaların yaşandığı dönem, insan haklarının en fazla çiğnendiği dönemlerden biri olmuştur. 17. yüzyılda yeniden canlanan yenileşme hareketleri, diğer ülkelere de yayılmıştır. Amerikalıların ingilizlere karşı ilân ettikleri “Bağımsızlık Beyannamesi” ve 1789 yılında Fransa’da yayınlanan “insan Haklan Bildirgesi” bu tür gelişmelerin bir sonucudur.Ceza Hukuku,
bitirme ödevleri,
Uluslararası örgütler bitirme tezi,
Uluslararası İlişkiler,
Siyaset Bilimi,
Uluslararası Hukuk,
Uluslarası İlişkiler Bitirme Tezi,
tez ödevleri,
sosyoloji,
sosyoloji bitirme tezi,
kamu yönetimi,
siyaset bilimi,
Avrupa Birliği İlişkileri,
Uluslararası İktisat,
Türk Dış Politikası,
Makro İktisat,
Mikro İktisat,
İnsan Hakları ve Demokrasi,

16. ve 17. yüzyılda Avrupa’da çıkan insan hakları konusundaki yeni fikirler bütün dünyayı etkilemiştir, ingiliz düşünür John Locke (1632-1704), devlet hâkimiyetinin karşılıklı hür bir antlaşma ile meydana geldiğini ileri sürmüştür. Devletin vazifesinin, kişi hürriyeti ile özel mülkiyet gibi temel haklar ile kişilerin ilerlemesini ve refahını temin etmek olduğunu savunmuştur. Fransız düşünür Montesqueu (1694-1778), kanunu kraldan üstün gören bir anlayışla, kanun yapan (meclis) ile uygulayanı (yönetimi) birbirinden ayırmıştır, insanın ilerlemesini aklın üstünlüğü esasına dayandırmıştır. Bir diğer Fransız düşünür ve eğitimci Jean Jacques Rousseau (1712-1778), devleti, kişilerin kendi iradeleri ile meydana getirdikleri bir oluşum olarak görür. Dolayısı ile devlet, kendini meydana getiren kişilere karşı aykırı bir tutumda olamaz. Devletin görevi kişi hak ve özgürlüklerini güvence altına almaktır, düşüncesini savunmuştur.
I.    ve II.Dünya Savaşı boyunca insan haklarında ciddi ihlâller olmuştur. Bu dönemde insan haklarının
uluslararası düzeyde korunması çabaları, yetersiz kalmıştır. II. Dünya Savaşı sırasında sivil toplumlara karşı
nükleer silâhların kullanılması ve bunun sonucunda pek çok insanın ölmesi, bu dönemde insan haklarının ne
derece ihlâl edildiğinin en çarpıcı örneğidir.
II.   Dünya Savaşı sonrası insan hakları konusundaki gelişmeler iki alt başlıkta incelenebilir. Bunlardan biri
Birleşmiş Milletler Örgütü öncülüğünde gerçekleştirilen global (dünya çapında) çabalardır. Diğeri ise Avrupa
devletlerinin kendi aralarında gösterdikleri çalışmalardan oluşmaktadır.
insan haklarının korunması, II. Dünya Savaşı sonralarında kuruluşunu tamamlayan Birleşmiş Milletler örgütü’nün başlıca amaçlarından biri olarak kabul edilmiştir. Bu yönde gösterilen çabalar kısa bir sürede, 10 Aralık 1948 tarihinde kabul edilen “insan Hakları Evrensel Beyannamesi” ile amacına ulaşmıştır. Evrensel beyanname ile insan haklan, devletlerin iç konusu olmaktan çıkarak uluslararası ilkelere bağlanmıştır, insan Hakları Evrensel Beyannamesi, günümüz insan hakları çabalarının tümüne kaynaklık eden genel bir kabule sahiptir. Bu beyannamede yer alan insan hakları ile ilgili hükümler bütün ülkelerde tamamen veya kısmen yer almaktadır.
insan hakları ile ilgili diğer önemli bir girişim ise Avrupa devletlerinin kendi aralarında gösterdikleri bölgesel çabalardır. Bu devletler insan haklan konusundaki çalışmalarını 5 Mayıs 1949 tarihinde kurulan Avrupa Konseyi çatısında gerçekleştirmektedir. Çeşitli tarihlerde kabul edilen alt sözleşmelerle insan hakları konusunda ayrıntılı çalışmalar yürütülmektedir.
insan haklarının uluslar arası düzeyde ilan edildiği, genellikle bildirge olarak adlandırılan evrensel anlamdaki belgeler 17. ve 18. yüzyılda ortaya çıkmıştır.
•  İngiliz Haklar Beyannameleri
ingiltere’de 1215 yılında ilan edilen Magna Carta Libertatum (Büyük özgürlük Bildirgesi) ile kişisel haklar konusunda Önemli adım atılmıştır. Bu bildirge ile kralın vergi ve askerlik konusunda yetkileri kısıtlanmış, “kanunsuz olarak kendi ve eşitleri gibi yargılanmadan kimse mahkum edilemez.” ilkesi benimsenmiştir.
ingiltere’de bu gelişmeye karşın insan hakları düşüncesinde en ciddi aşamalar başta John Locke olmak üzere birçok düşünürün desteğiyle 17.yüzyılda gerçekleşmiştir. Yurttaşlık Hakları Bildirgesi (Haklar Bildirgesi, ingiltere, 1698) ile yasanın krala karşı üstünlüğü ilkesi kabul edilmiştir. Böylece kralın iktidarı bir yasal çerçeve içine alınarak yetkileri kısıtlanmış, kişi hak ve özgürlüklerine saygılı davranılması sağlanmıştır.

Yanıt yok

Bir yanıt yazın

Tez Ödev Talep Formu

Son Faaliyetler
Temmuz 2024
P S Ç P C C P
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
293031